23 Haziran 2009 Salı

Arif Keskin, Ahmedinejad Neden Seçimlerin Galibi İlan Edildi?

12 Hazirandaki seçimin sonuçları, İran’da rejim içi ayrışma ve güçler dengesi açısından bir kırılma noktası olmuştur. Rejim kaygan bir zemin üzerinde, birtakım güç kümelerinin birleşimi ile kurulmuş ve yürümekteydi. Bu güç kümelerinin arasında bir dengenin sağlanması ise hem rejimin kurucusu Humeyni hem de halefi Hamaney için önemli olmuştur. Bu nedenle, İran’daki seçimlerin en önemli işlevi sistem içi güç dengelerinin yeniden sağlanması ve ihtilafın törpülenmesi olarak görülmüştür. 12 Haziran seçimlerinde ise, bu dengenin ortadan kalktığını görüyoruz. Seçim, rejimin gerçek iktidarının, sistem içindeki bazı grupları artık uzaklaştırmak istediğine, onlara iktidardan pay vermemek istediğine işaret ediyor.

Aslında 12 Haziran’da gözler önüne serilen bu kırılma, Ahmedinejad’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla başlamıştı. Ahmedinejad, 1979 İslam Devrimiyle yeni rejimi kuran dini, ekonomik, bürokratik ve siyasi eliti tasfiye etmek isteyen genç muhafazakâr kuşağın temsilcisidir. Bu kuşak, devrimin bazı din adamları ve politikacılar tarafından saptırıldığını düşünmekte. Buna göre, İran’ın ekonomik kaynakları belli ayrıcalıklı gruplar tarafından sömürülmektedir. Nitekim Ahmedinejad 2005’e kadar İran’da iktidarda olan hükümetleri yolsuzluk ve fesatla suçlamaktadır. Bu nedenle, Ahmedinejad ve arkadaşları, devrimin ilk nesil liderlerinin kenara çekilmesini ve 1979’dan sonra oluşan statükonun değişmesini istiyor.

Ahmedinejad’ın bu arayışı rejim içi çatışmayı reformcu-muhafazakâr ayrımının ötesine götürerek Muhafazakârların da parçalanmasına neden olmuştur. Muhafazakârlar zaten, Ticari burjuvaziyi temsil eden molla ve çarşı/Bazaar ittifakı olan gelenekçiler; sanayi burjuvazisini destekleyen ve Rafsancani ile özdeşleşen ılımlı muhafazakâr ve genç muhafazakâr kuşağın temsil ettiği Usulgera (ilkeciler) ile üç ana akıma bölünmüşlerdi. Ahmedinejad ise bu üç ana eğilimi param parça etmiştir. Ahmedinejad’ın statükoyu değiştirme arzusu, kendisini, İran’daki dini, ekonomik ve siyasi elitin büyük bölümünü oluşturan ılımlı ve geleneksel muhafazakârların ve mollaların istenmeyen adam listesine sokmuştur.

Ahmedinejad’ın bu kadar geniş bir cephede savaşması aslında hayli anlamlı. İran siyasi hayatında düşük profilli bir figür sayılan Rafsancani’nin valisi Ahmedinejad şimdilerde onun tahtını sallayacak kadar güçlenmiş gözüküyor. Ahmedinejad’ın bu gücü ise dini lider Hamaney, ordu (Devrim Muhafızları) ve radikal din adamlarının desteğinden kaynaklanıyor. Bu desteğin nedenlerine bakarsak, Hamaney’in kendi liderliğini sağlama almak için “böl yönet” politikasını izlemekle birlikte, bir taraftan da, bu grupların kendisini engellediğini, hatta rejimi törpüleme niyetinde olduklarını düşündüğü söylenebilir. Kendisini rejimin koruyucusu olarak gören Devrim Muhafızları ise, 1979’dan beri o kadar güçlenmişlerdir ki, mollalara itaat etmek istemiyor. Dahası, diğerlerinin yozlaştığına ve devrimci özelliklerini kaybettiklerine inanıyorlar. Bu nedenle, Hamaney ve askerler Ahmedinejad üzerinden diğer grupları zayıflatmak istemekteler.

12 Haziran aslında bu çatışmanın bir ürünü. Tam da bu nedenle, İran’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini reformcu-muhafazakâr ikilemi içinde değerlendirmek mümkün değildir. Bu seçim aslında, muhafazakârların kendi iç çatışmasının bir sonucudur. Nitekim bu seçimde muhafazakârların geleneksel–ılımlı kanadından bir bölümü reformcularla ittifak yapmıştı. Bu durum 1980’den sonra İran devlet sistemi içinde gelenekselleşmiş sağ-sol veya reformcu-muhafazakâr saflaşma/ayrışma modelini kırmıştır.

Bu seçimlerin diğer bir özelliği ise, tarafların toplumsal tabanlarını seferber ederek, iktidar savaşını toplumsal alana da taşımalarıdır. Bu amaçla, devlet aygıtında statükoyu değiştirmek istese de ise toplumsal değişimin karşısında duran Ahmedinejad, her toplumsal özgürlüğü dinsizlik olarak yorumlayarak bastırma kavgasında arkasına dini hassasiyeti yüksek, yoksul ve kırsal kesimi almıştı.

Mir Hüseyın Musavi, ise Ahmedinejad’ın karşısında yalnızca reformcuları değil, Hamaney ve askerlerden hoşnut olmayan muhafazakâr mollaların da desteğini almıştı. Bu düşünceyle kentli, eğitimli ve orta sınıf üstü toplumsal tabanını seferber etmekte başarılı oldu.

Mir Hüseyin Musevi aday olduğunda, Hamaney ve çevresi onun Ahmedinejad karşısında ezileceğinden kuşku duymuyorlardı. Zira, Hatemi liderliğindeki reformcuların 1997-2005 dönemindeki başarısızlıkları halkın nezdindeki inandırıcılıklarına önemli oranda zarara vermiş ve seferberlik potansiyelini düşürmüştü. Ancak, etnik, dinsel-mezhepsel ve kadın hakları konusunda hareketlilikler analiz dışı kalmıştı.

Bu beklentiye karşılık, sistem içi çatışmanın ağırlığı ve tarafların toplumsal tabanlarını hareket geçirmesi seçimin tansiyonunu yükseltti. Bu ortam ise seçimi Ahmedinejad’ın ve dolayısıyla Hamaney ve rejiminin sorgulandığı bir referandumuna çevirdi. Bu durumda, Ahmedinejad’ın yenilgisi Hamaney ve rejimin meşruiyetine büyük gölge düşürecekti. ‘İran halkı din devletini istemiyor’ denebilirdi. Dahası, böyle bir seferberliği arkasına alan Mir Hüseyin Musevi, büyük din adamlarının desteğiyle özellikle Hameney ve askerleri sınırlandırmak yönünde ciddi değişimler getirebilirdi. Bu nedenle, Ahmedinejad’ın seçimin galibi olarak gösterilmesi aslında İran’da rejimin kendini koruma güdüsünün ne denli yüksek ve ciddi olduğunun bir göstergesi olarak yorumlanmalıdır.

Görüldüğü gibi, İran rejiminin iç dengeleri değişiyor. Humeyni’nin gözdesi, İran-Irak savaş döneminin Başbakanı Mir Hüseyin Musevi ve arkadaşlarına iktidarda yer tanınmıyor. Rafsancani’nin artık evinde oturtulması isteniyor. Muhafazakârlar ve büyük din adamlarının gücünün sarsıldığı ortaya çıkıyor. İlk defa İran’ın gerçek iktidarı olan Hamaney, radikal mollalar ve ordu bu denli açık şekilde kendini gösteriyor. İran ile sorunlarını çözmek isteyen Batının muhatap alacağı tarafları ise işte onlardır.

http://www.turksam.org/tr/a1698.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder